Destur bismillah.
Ozan Alanguva’nın
Hikâyesi: Duyuruluş
Duydum onu, bildirildim.
Doğduğum günden beri yetiştirildiğim yerde, beni ben yapan, beni ozan yapan,
üzerimden karanlığı alan, aklımı açmamı sağlayan, sözlere ve müziğe, söylenişe
ve ritme, vurgu ve heceye, hıza ve renge hükmetmeyi öğrendiğim yerde, bunca
ömrümde gördüğüm en kutsal yerde, kanın dünyanın yaratıldığı günden beri
dökülmediği topraklarda, yalanın hiçbir zaman yaklaşamadığı, şeytanın adını
anmaktan korktuğu bu mabette bildirildim… O mabet ki lal girenin ozan çıktığı,
ama girenin şahin olduğu, sakatın uçabildiği, ifrite tutulanın camanbay olduğu
topraktır. O mabet ki iblisin yavrusuna tembihlediği, her bir ifritin
kâbuslarında gördüğü ceza mekânıdır. O mabet ki her dinden hacı kabul eden,
gelenin selama eriştiği yerdir. O mabet ki meleklerin bizlere ilim öğrettiği
yerdir, o yer ki göz perdesinin aklı kandıramadığı yerdir… Bundan sorgulamadan
inandım duyduğuma, bildirildiğime. Bundan aldım çiğnedim üstatlarımın sözünü,
bundan alamadım övgülü uğurlamalarımı, bundan arkamdan su değil de gözyaşı
döküldü. Kimse beklemiyor artık beni orada, kimse hatırlamayacak ben öldükten
sonra beni orada, belki kimse almayacak benden sonra çıplak yetimleri dergâha.
Hiç darılmam kimseye, hiç hesap sormam ne burada
ne öte tarafta kimseye,
Hiç yüzüm yok ki görünsem kimseye, hiç hareket
edemem bir daha baksam oradan kimseye.
Bu yüzden hiç anlatmadım nereden geldiğimi, ne
olduğumu,
Nereye gittiğimi, neden bu halde olduğumu.
Unutmak erdemsiz ama aklın tesellisi,
Unutmuş gibi yapmak onun göz boyayan sahtesi,
Hatırlamak gazapların en katmerlisi.
İsteyen için unutulmak
kolay olduğundan, unutuldum ben de çok kısa sürede. Her şeyi ama her şeyi
duyduğumun tembihine göre yaptım. Her adımımda o sözleri yorumladım. Dağlar
aştım, kötülüğün en içinden geçtim, yeni zanaatlar öğrendim. Yeni zanaatlar
bana manastırda öğretilenlerden güçlüydü. Bu haccımda zanaatımı ve öğretilerimi
bükmeyi öğrendim. Kötü iyiyle bir olabilirmiş, hatta birbirlerinden ayrılması
için sadece hayal görmek gerekirmiş…
Benim manastırda her gün
korunduğum öğretileri öğretti o yüce ses bana. Gözümü açtığım günden beri sesi
yönlendiririm, bilmem ki kaç sesle seslenirim kulağa. Marangoz ağaca şekil
verir, kilci yaş toprağa, çizer renklere… Ozan sese şekil verir, bense sesle
şekillendiririm. Marangozdan iyi yaparım en ince işlemeyi ağaçta, sipsimi
üfleyerek. Toprağa su koklatmadan yaparım testileri, nefes şakıyarak. Yazdığım
şiirler, şarkılar bestelenmeden resme döker ağaç kökleri ve daha birçok renk
elementini. Hepsini manastırda öğrendim, her gün telkin edildim lakin. Her gün
rüyalandırılıp öğretildim maddeyi insanları etkilemek için yormamayı. Her gün
ve her gece hatırlatıldım en ulvi amacımın sesin, rengin, toprağın, ağacın ve
her diğer özdeğin düşünücüsü için yapmam gerektiğini yaptıklarımın. Hala
yönelirim beni ve bütün özdeği var edene. Hala yöneltirim sesimi, rengimi,
toprağımı ona. Bu sefer bir af dilenmeyle yorarım kendimi dahi. Özdeğin
düşünüp, var edenine yalvarırım her gün uduzlarım için, uduzlarım ki beni
böylesine güzel yetiştirdiler. Şüpheden uzak olsunlar…
Devam Edecek...
Great Saiyaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder