Teaching English To Young
Learners diye bir dersim var. Derste her hafta bir takım öğrenciler diğer
öğrencilere İngilizce bir hikâyeyi veya masalı öğretmenleriymiş gibi okuyor. Okumak
dediysem de kuru kuru okumak değil; yaratıcılık istiyor hoca, aktiviteler
serpiştirerek çocukları mümkün olduğunca derse yoğunlaştırmamızı falan istiyor.
Dağıtılan hikâyelerin çoğunu biliyordum, bana gelense hiç bilmediğim bir hikâyeydi,
Elidor.
Ders sonunda hocaya “hocam
ben bunu hiç duymadım daha önce. Bunun yerine ben kendim bir tane yazsam ve onu
işlesem nasıl olur?” dedim. Hoca “bunu yapsan daha iyi olur, çok güzel bir hikâyedir
bu.” dedi. Sonra da “sen bir oku, beğenmezsen pazartesiye kadar bir şey yaz ve
bana ver, beraber karar verelim hangisini işleyeceğini." dedi. Bu arada sunumu ilk
hafta, Çarşamba günü yapacağım… Tamam dedim hocaya. Eve gidip hikâyeyi okuyayım
dedim ama hikâye yoktu. Hikâyenin nasıl işleneceğine dair birçok aktivite vardı
kitapta ama hikâyeyi bir türlü bulamadım. Ben en iyisi bu bahaneyle kendi hikâyemi
yazayım, hoca belki etkilenip yüksek not verir dedim. Dün gece oturup aşağıdaki
şeyin İngilizcesini(bu gerçi tam o yazdığım değil, o biraz daha detaylıydı)
yazdım. Yazdıklarımın çıktısını alıp hocaya götürmeden önce kitabı bir kez daha
kontrol etmemle asıl hikâyenin aktivitelerden 1-2 sayfa önce yazıldığını görmem
bir oldu...
Salaksın, yeminle
aptalsın dedim kendime. Gerçi benim yazdığım hikâye kitaptakinden güzel geldi
bana. En azından benimkinin mesajları daha açık ve daha güzeldi, ama ya hoca
beğenmezse ve kızarsa deyip götürmedim hikâyeyi. Aptallığın verdiği rahatlıkla hikâyeyi
de buraya koyayım bari dedim ve buyurun:
Elidor, annesiyle
birlikte bir ormanda yaşamaktadır. Dünyayla ilgili dertleri olmayan bu ikili
Elidor’un doğumundan beri birbirlerinden başkasını görmemiştir. Bir gün Elidor
ormanda oyun oynamak için evden çıkmıştır. Oyun oynarken yüzüne vuran güneş ışığına
baktığında ışığın içinden bir elin kendini çağırdığını görür. Ele doğru hareket
eder ve kaybolur. Annesinden aldığı öğütle annesini veya evini görebilmek için
yüksek bir yere çıkma kararı alır, çıktığı ağaçta annesini veya evini göremez. Ama
az ileride bir tepe yükseliyordur. Tepeden belki görebilirim deyip tepeye koşar
Elidor.
Tepeye ulaştığında
tepenin büyülü olduğunu fark eder Elidor. Zirvesinin iki yanından ikişer gökkuşağı
sarkıp yerlere kadar indiğini görür Elidor. Annesini görebilmek umuduyla tepeye
çıkmaya başlar. Tepenin yarısındayken bir kayalığa tırmanır, buradan belki
görürüm der ama bu sefer de çok yüksektedir, orman çok küçük gelir gözlerine. Kayanın üzerindeyken kulağına hoş bir ses
fısıldar:
-
Seni annene
kavuşturabilirim.
-
Kimsiniz siz?
-
Buradayım,
yardım et lütfen.
-
Göremiyorum,
neredesiniz?
-
Buradayım,
sağında. Ayağının yanındaki taşın üzerinde.
Elidor ayağının yanındaki
küçük sandığı görür. Eğilip sandığı eline alır. Aynı ses yine fısıldar
kulağına, aç beni. Küçük kopçasını kaldırarak sandığı açar ve kendini bir anda
bir sarayda bulur. Sandık bu sefer kulağına, beni kralıma götür der. Elidor
sandığı cebine koyarak kralı aramaya koyulur.
Kısa süre sonra sarayın
prensesiyle karşılaşır. Prenses kendisiyle aynı yaşlardadır. Prensesi gördüğünde
sandığı unutur ve prensesle oynamaya başlar. Akşama kadar oynarlar ve günün
sonunda kralla tanışır. Kralı gördüğünde aklına cebindeki sandık gelir, özür
dileyerek sandığı krala uzatır.
Kral yıllardır her yerde
aradığı sandığına kavuşmanın sevinciyle Elidor’a bir dileğini yerine
getireceğini söyler. Annesine kavuşmak istediğini ama prensesten de ayrılmak
istemediğini söyler. Kral bunu çabucak çözebileceğini ama o geceyi
sarayda geçirmesi gerektiğini söyler Elidor’a. Elidor kabul eder. Ertesi gün
annesi Elidor’u saçını okşayarak uyandırır. Ormandaki kulubesinden saraya taşınmıştır. Ve sonsuza kadar mutlu yaşarlar.
Hikâyenin aslını okumak isteyenler için: http://tinyurl.com/d3365va
Great Saiyaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder