11 Mart 2013 Pazartesi

Ah Ulan Elidor -Bir Dikkatsizlik Hikayesi-


Teaching English To Young Learners diye bir dersim var. Derste her hafta bir takım öğrenciler diğer öğrencilere İngilizce bir hikâyeyi veya masalı öğretmenleriymiş gibi okuyor. Okumak dediysem de kuru kuru okumak değil; yaratıcılık istiyor hoca, aktiviteler serpiştirerek çocukları mümkün olduğunca derse yoğunlaştırmamızı falan istiyor. Dağıtılan hikâyelerin çoğunu biliyordum, bana gelense hiç bilmediğim bir hikâyeydi, Elidor.

Ders sonunda hocaya “hocam ben bunu hiç duymadım daha önce. Bunun yerine ben kendim bir tane yazsam ve onu işlesem nasıl olur?” dedim. Hoca “bunu yapsan daha iyi olur, çok güzel bir hikâyedir bu.” dedi. Sonra da “sen bir oku, beğenmezsen pazartesiye kadar bir şey yaz ve bana ver, beraber karar verelim hangisini işleyeceğini." dedi. Bu arada sunumu ilk hafta, Çarşamba günü yapacağım… Tamam dedim hocaya. Eve gidip hikâyeyi okuyayım dedim ama hikâye yoktu. Hikâyenin nasıl işleneceğine dair birçok aktivite vardı kitapta ama hikâyeyi bir türlü bulamadım. Ben en iyisi bu bahaneyle kendi hikâyemi yazayım, hoca belki etkilenip yüksek not verir dedim. Dün gece oturup aşağıdaki şeyin İngilizcesini(bu gerçi tam o yazdığım değil, o biraz daha detaylıydı) yazdım. Yazdıklarımın çıktısını alıp hocaya götürmeden önce kitabı bir kez daha kontrol etmemle asıl hikâyenin aktivitelerden 1-2 sayfa önce yazıldığını görmem bir oldu... 

Salaksın, yeminle aptalsın dedim kendime. Gerçi benim yazdığım hikâye kitaptakinden güzel geldi bana. En azından benimkinin mesajları daha açık ve daha güzeldi, ama ya hoca beğenmezse ve kızarsa deyip götürmedim hikâyeyi. Aptallığın verdiği rahatlıkla hikâyeyi de buraya koyayım bari dedim ve buyurun:

Elidor, annesiyle birlikte bir ormanda yaşamaktadır. Dünyayla ilgili dertleri olmayan bu ikili Elidor’un doğumundan beri birbirlerinden başkasını görmemiştir. Bir gün Elidor ormanda oyun oynamak için evden çıkmıştır. Oyun oynarken yüzüne vuran güneş ışığına baktığında ışığın içinden bir elin kendini çağırdığını görür. Ele doğru hareket eder ve kaybolur. Annesinden aldığı öğütle annesini veya evini görebilmek için yüksek bir yere çıkma kararı alır, çıktığı ağaçta annesini veya evini göremez. Ama az ileride bir tepe yükseliyordur. Tepeden belki görebilirim deyip tepeye koşar Elidor.

Tepeye ulaştığında tepenin büyülü olduğunu fark eder Elidor. Zirvesinin iki yanından ikişer gökkuşağı sarkıp yerlere kadar indiğini görür Elidor. Annesini görebilmek umuduyla tepeye çıkmaya başlar. Tepenin yarısındayken bir kayalığa tırmanır, buradan belki görürüm der ama bu sefer de çok yüksektedir, orman çok küçük gelir gözlerine.  Kayanın üzerindeyken kulağına hoş bir ses fısıldar:
-          Seni annene kavuşturabilirim.
-          Kimsiniz siz?
-          Buradayım, yardım et lütfen.
-          Göremiyorum, neredesiniz?
-          Buradayım, sağında. Ayağının yanındaki taşın üzerinde.
Elidor ayağının yanındaki küçük sandığı görür. Eğilip sandığı eline alır. Aynı ses yine fısıldar kulağına, aç beni. Küçük kopçasını kaldırarak sandığı açar ve kendini bir anda bir sarayda bulur. Sandık bu sefer kulağına, beni kralıma götür der. Elidor sandığı cebine koyarak kralı aramaya koyulur.

Kısa süre sonra sarayın prensesiyle karşılaşır. Prenses kendisiyle aynı yaşlardadır. Prensesi gördüğünde sandığı unutur ve prensesle oynamaya başlar. Akşama kadar oynarlar ve günün sonunda kralla tanışır. Kralı gördüğünde aklına cebindeki sandık gelir, özür dileyerek sandığı krala uzatır.

Kral yıllardır her yerde aradığı sandığına kavuşmanın sevinciyle Elidor’a bir dileğini yerine getireceğini söyler. Annesine kavuşmak istediğini ama prensesten de ayrılmak istemediğini söyler. Kral bunu çabucak çözebileceğini ama o geceyi sarayda geçirmesi gerektiğini söyler Elidor’a. Elidor kabul eder. Ertesi gün annesi Elidor’u saçını okşayarak uyandırır. Ormandaki kulubesinden saraya taşınmıştır. Ve sonsuza kadar mutlu yaşarlar.


Hikâyenin aslını okumak isteyenler için: http://tinyurl.com/d3365va

Great Saiyaman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder